DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Oportünist siyaset anlayışı: Fransada "radikal sol"
Giriş: Trotskizm ve Merkezcilik
Peter Schwarz
8 Temmuz 2004
Aşağıda yer alan yazı, yedi bölümden oluşan Oportünist siyaset anlayışı: Fransada "radikal sol"başlıklı yazı dizisine bir giriş oluşturması amacıyla kaleme alınmıştır.
Dördüncü Enternasyonalin Avrupada ve dünyanın dört bir yanında inşası bugün çok büyük bir aciliyet kazanmış durumda. Sendikalarla birlikte, sosyal demokrat partilerin ve Stalinist partilerin geniş halk kitlelerinin karşı karşıya oldukları tehlikeler ve sorunlar konusunda, toplumsal çöküş ve savaş tehdidi karşısında verebilecekleri hiçbir cevapları yok. Bu partilerin kendileri sorunun bir parçası haline gelmiş durumdalar ve toplumsal ve demokratik kazanımların ortadan kaldırılması konusunda enerjik bir çaba içindeler. Milyonlarca seçmen ve üyeleri bu partileri terk etmiş durumda ve bu insanlar bir alternatif arayışı içindeler. Bu kendisini açıkça Irak savaşına karşı yapılan kitlesel gösteriler sırasında ve refah devletinin dağıtılmasına karşı Avrupanın pek çok köşesinde yapılan protestolarda gösterdi.
Bununla birlikte, sosyal harcamaların kısılmasına ve savaşa karşı ortaya çıkan bu kendiliğinden direniş, kendi ayakları üzerinde durabilen yeni bir perspektif sunamaz. Böyle bir perspektifi ancak yirminci yüzyılda işçi sınıfının elde ettiği zaferlerden ve yaşadığı yenilgilerden gerekli dersleri çıkartmış bir parti sağlayabilir. Dördüncü Enternasyonalin önemi de tam olarak buradadır. Lev Trotskiyin önderliğini yaptığı Stalinizme karşı Sol Muhalefetten doğan DE, reformizme, Stalinizme ve merkezciliğe karşı sürekli olarak uluslararası sosyalizmin Marksist programını savundu.
Bu bakış açısı, Fransada yaşanan olayları dikkatli bir biçimde yakından izlemeyi gerekli kılıyor. 21 Nisan 2002 yılında yapılan başkanlık seçimlerinin ilk turunda 3 milyon civarındaki seçmen oylarını kendilerini Trotskist olarak tanımlayan adaylara –Lutte Ouvrièreden (LO-İşçi Mücadelesi) Arlette Laguiller, Ligue Communiste Révolutionnaireden (LCR-Devrimci Komünist Liga) Olivier Besancenot ve Parti des Travailleursden (PT-İşçi Partisi) Daniel Gluckstein- verdi.On yıllar boyunca Stalinizmin işçi hareketine egemen olduğu bir ülkede Trotskist adaylar Komünist Partisinin (FKP) adayı Robert Huedan üç kat daha fazla oy aldılar. Bu sonuçlar işçilerin ve gençlerin önemli bir bölümünün, on yıllar boyunca Fransız Komünist ve Sosyalist partisinin elinde acı deneyimler yaşadıktan sonra, toplumsal ve siyasal sorunlara devrimci bir cevap aradığını kanıtladılar.
Bununla birlikte radikal sol örgütler –LO, LCR ve PT- böyle bir cevap sunacak konumda olmadıklarını açıkça gösterdiler. Bu radikal sol örgütlerin izledikleri politikaların Dördüncü Enternasyonalin devrimci gelenekleriyle hiçbir ortak yanı yoktu. Bu yazı dizisinde göstereceğimiz gibi, her üç örgüt de Dördüncü Enternasyonalin programından çeşitli kritik tarihsel dönüm noktalarında on yıllarca önce kopmuşlardı. Bu örgütlerin bugün izledikleri politikalar vahim bir biçimde Trotskiyin yaşamının son yıllarında bütün gücüyle mücadele ettiği merkezcilik türünü hatırlatıyor.
Merkezcilik 1930lu yıllarda işçilerin reformizmden ve Stalinizmden kopmalarının önünde yükselen bir engel olarak ortaya çıktı. 1933de Alman işçi sınıfının Stalinizmin ihanetleri yenilgiye uğramasından ve daha sonra Komünist Enternasyonalin sağa kaymasının ardından birçok ilerici işçi yeni bir devrimci yöneliş aramaya başladı. Merkezcilik bu ihtiyacın gereğini lafta yerine getirerek devrime doğru eğilim gösterdi fakat uygulamada reformist ve Stalinist aygıtlarla bütünüyle kopmayı reddetti.
Merkezci örgütlerin klasik örneği Andrés Ninin önderliğini yaptığı İspanyol, Birleşik Marksist İşçi Partisi, POUMdu. Trotskiy, POUMu şu şekilde tanımlıyordu: "POUM önderleri bir an için bile bağımsız bir rol oynamayı düşünmediler, kitle örgütlerinin önderliklerinin solcu dostları ve danışmanları rollerini sürdürebilmek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar." (1) Nin, sıklıkla fikirlerinin Trotskiyle genel olarak uyuştuğunu vurguladı ancak İspanyol devriminin kritik dönüm noktalarında Stalinizme uyarlandı ve dolayısıyla devrimin yenilgiye uğramasında hatırı sayılır bir sorumluluğa sahip oldu. Nin 1936 yılında, devrimci dalganın yüksek noktasında, daha sonra devrimi boğazlayacak olan Katalonyadaki Halk Cephesi hükümetinin saflarına girecek kadar ileri gitti.
POUMun Fransadaki eşdeğeri –İşçilerin ve Köylülerin Sosyalist Partisi- PSOPydi. 1938de Marceau Pivet tarafından kurulmuş olan ve İkinci Dünya Savaşının başında parçalanan bu parti, büyük ölçüde bugün Fransadaki radikal örgütler arasında hâlâ bulunabilecek olan siyasi yöntemleri, bakış açılarını ve alışkanlıkları biçimlendirdi. Trotskiy, Daniel Guérine yazdığı bir mektupta PSOP ile ilgili olarak şunları belirtti: "Sol merkezcilik, özellikle devrimci koşullar altında, her zaman için lafta sosyalist devrimin programını benimsemeye hazırdır ve tumturaklı sözler söyleme konusunda hasis davranmaz. Ancak merkezciliğin öldürücü hastalığı genel kavrayışından cesur taktik ve örgütsel sonuçları çıkarma yeteneğine sahip olmamasıdır. Bunlar merkezcilere her zaman prematüre görünürler…" (2)
POUM gibi PSOP da devrimi lafta desteklerken aynı zamanda sosyal demokrasinin ve Stalinizmin kokuşmuş çevresine siyasi olarak, toplumsal olarak ve ahlaki olarak bağlı kaldı. Trotskiy 1939 yılında Alfred Rosmere yazdığı bir mektubunda şu vurguyu yapıyordu: "Fransanın içinden geçmekte olduğu böyle bir dönemde en güç ve aynı zamanda en önemli şey kendini burjuva kamuoyunun etkisinden kurtarmak, ondan bütünüyle kopmak, onun ulumalarından, yalanlarından ve iftiralarından korkmamak ve aynı şekilde onun övgülerine ve pohpohlamalarına kulak asmamaktır. Ancak bu şekilde bağımsız olarak harekete geçme, kitlelerin devrimci sesini zamanında duyabilme yetisi kazanıldığından emin olunabilir ve ancak bu koşulla nihai taarruz için kitlelerin başına geçmek mümkün olabilir." (3) PSOP organik olarak bu görevi üstlenecek yeteneğe sahip değildi.
Partinin kurucusu Marceau Pivert 1930ların ortasına kadar Sosyalist Parti (SFIO) içindeki Devrimci Sol eğilimin önderliğinde yer aldı. Alman işçi sınıfının yenilgisinin ardından Trotskizme yaklaştı ve bir işçi Birleşik Cephesi kurulması çağrısını destekledi. Pivert 1934 yılının yazı ile 1935 yılının yazı arasındaki dönemde SFIO içinde sol yönelişli üyeleri kendi programlarına kazanabilmek için çalışan Fransız Trotskistleri ile yakın ilişkiler kurdu. Bu dönem boyunca pek çok kereler Trotskiyle aynı görüşleri paylaştığını ifade etti.
1936da, Halk Cephesi hükümetinin yönetimde olduğu sırada yapılan genel grevin en üst noktasında Pivert heyecan içinde devrimin başladığını ilan etti. "Şimdi her şey mümkün!" başlığını taşıyan bir makalede şöyle dedi: "Kitleler hayal edildiğinden çok daha ileriye gitmiş durumdalar. Kitleler karmaşık doktriner düşüncelerle ilgilenmiyorlar, fakat kesin bir içgüdüyle köklü çözümler talep ediyorlar. Kitlelerin beklentisi çok…. İşçiler en tehlikeli girişimleri bile göze alacaklardır çünkü onlar kapitalist dünyanın ölümüne bir mücadeleye girdiğini ve krize, Faşizme ve savaşa son verebilmek için yeni bir dünya yaratmak gerektiğini biliyorlar." (4)
Bununla birlikte Pivert bu satırları yazarken devrimci mücadele dalgasını boğazlayacak olan, Léon Blumun başını çektiği Halk Cephesi hükümetinin önde gelen bir üyesiydi ve öyle kalmayı sürdürdü. Pivert hükümetin başında yer alan kişilerden biri olarak radyonun, basının ve sinemanın siyasi denetiminden sorumluydu. Pivert hiçbir zaman için kendisini sosyal demokrasiden siyasi ya da örgütsel olarak ayırmadı ve en sonunda Dördüncü Enternasyonale açıkça karşı çıktı.
Hür Masonların bir locasına üye olması Pivertin resmi işçi önderlerinin oluşturduğu çevreden kopmayı reddetmesinin tipik bir nedeniydi. Pivertin mason olmasının önemi konusunda Trotskiy şunları söylemişti: "Hür Masonlukta farklı sınıflardan, farklı siyasi partilerden, farklı çıkarlara ve amaçlara sahip olan insanlar bir araya getirilir. Hür Masonlukta önderlik sanatı sadece farklı eğilimleri yansızlaştırmaktan ve gruplar ve klikler arasındaki çelişkileri yumuşatmaktan (demokrasi ve insanlık adına, yani egemen sınıf adına) ibarettir. Böylelikle insanlar işin esasına zarar vermeyen her şey hakkında yüksek sesle konuşmaya alışırlar. Bu sahte, ikiyüzlü, çürümüş ahlaki değerler dolaylı veya dolaysız bir biçimde, Fransanın resmi işçi önderlerinin çoğunluğunu gebe bırakıyor." (5)
PSOP öldükten sonra da partinin merkezci gelenekleri yaşamaya devam etti. Fransada bu tür merkezciliğin kendisi için burjuva kampına geçişte sadece bir aşama oluşturduğu ve bugün siyasi ve ekonomik yaşamda önde gelen mevkileri işgal eden binlerce insan var. Bunların bir çoğu kendilerini yaşamlarının bir noktasında "Trotskist" olarak adlandırmış insanlardan oluşuyor – örneğin Pierre Lambertin OCIsında (OCI bugün PTnin bir parçasını oluşturuyor) 20 yıl boyunca aktif olarak yer almış olan eski Sosyalist başbakan Lionel Jospin,Le Mondeun baş editörü Edwy Plenel (on yıl süreyle LCR üyesiydi) ve kitapevi zinciri FNACnin kurucuları André Essel ve Max Théret.
Radikal solcu bütün örgütlerde Pivert-türü merkezciliğin tipik özellikleri bulunabilir: "işin esasına zarar vermeyen her şey hakkında yüksek sesle konuşma" alışkanlığı, burjuva kamuoyuna uyarlanmak, resmi işçi önderlerin oluşturduğu çevre ile yakın ilişki içinde olmak –ve, PTnin durumunda olduğu gibi Büyük Doğu locası ile yakın ilişkilere, hatta Hür Masonlarla bağlara sahip olmak. PSOPnin durumunda olduğu gibi bu örgütlerin devrimci sosyalist söylemine bütünüyle oportünist bir pratik eşlik eder.
Her tarihi tecrübe göstermiştir ki merkezciliğe karşı mücadele Fransada devrimci bir parti kurabilmek için vazgeçilmez bir ön koşul olmuştur – ve bu sadece Fransada böyle değildir. Sadece bu şekilde, yaklaşmakta olan sınıf mücadeleleri için siyasi olarak zırhlanmış ve hazır duruma gelmiş bir parti kurmak mümkündür. Veya, Trotskiyin Daniel Guérine bir mektupta yazdığı gibi: "Partiyi böyle bir sınava hazırlamak için bilincinin cilalanıp yeniden cilalanması, uyuşmazlıklarının azaltılması, fikirlerin sonuna kadar savunulması, kalleşlik eden dostların affedilmemesi gerekmektedir." (6)
Bu yazı dizisi tam olarak bu amacı taşıyor. Yazı dizisi LOnun ve LCRnin siyasi görüşlerini, programlarını ve tarihlerini dikkatli bir şekilde eleştirel olarak ele alıyor. (7) Bu örgütler devrimci sosyalist bir perspektifi temsil ettiklerini iddia etmelerine karşın, bu yönde en ufak faal bir inisiyatif üstlenmiyorlar. Bu örgütlerin siyasi iddiaları ile pratikleri arasında derin bir uçurum yer alıyor.
Fransız işçi hareketinin tarihi kösteklenmiş fırsatlarla doludur. Umut veren kitle hareketleri, önderliklerinin gerekli siyasi rehberliği sağlayamamaları ya da harekete bilerek ihanet etmeleri nedeniyle tekrar ve tekrar çıkmaza girdi. Bu kitle hareketlerinin en iyi bilinen örnekleri 1930ların Halk Cephesi ve 1968in genel grevidir. Bu yazı dizisi bu tür yenilgilerin tekrar yaşanmamasını sağlamayı amaçlıyor. Yazı dizisi bu temel konularla ilgili eleştirel bir polemiğe girişerek, gerçek bir sosyalist kitle hareketinin üzerinde yükselebileceği ve başarıya ulaşabileceği temeli oluşturmayı amaçlıyor.
Notlar:
1) Lev Trotskiy, "Merkezcilik ve Dördüncü Enternasyonal",İspanyol Devrimi: 1931-39un içinde, cilt 2, s. 328.
2) Lev Trotskiy, Fransa Üzerine(Pathfinder), s. 215.
3) ibid, s. 210.
4) Marceau Pivert, "Tout est possible,"Le Populaire, 27 Mayıs 1936, vurgular orijinal [http://ensemble.snuipp.free.fr/index.php? mode=dossiers&dossier=bibliotheque&filetype=pdf&filename=pivert36].
5) Lev Trotskiy, Fransa Üzerine(Pathfinder), s. 221.
6) ibid, s. 219.
7) Bu yazı dizisinde PTyi ele almamız mümkün olmadı.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|